23 Aralık 2015 Çarşamba

South Park: The Stick of Truth

Bu oyun için interaktif bir South Park filmi diyebiliriz. Basit bir RPG mantığıyla ilerlediği için beceri kısmı çok zor ve gelişmiş olmasa da yan görevlerle dallanıp budaklanan ana hikaye ve karakterler oyun oynuyor hissinden çok South Park animasyonu izliyormuş izlenimi veriyor. Eğer benim gibi var olan her collectible'ı toplayıp bütün yan görevleri tamamlamadan oyunu bitti olarak kabul etmeyen bir manyaksanız, kolay gelsin diyorum, çünkü oldukça fazla collectible ve uzadıkça uzayan yan görevler mevcut. Tabi toplanılan her junk ürün ayrı bir South Park referansı taşıyor.


South Park animasyonu gibi absürd ve bol bol toilet humour barındıran oyunda kürtaj, bok, anüs, dildo ve osuruk genel temaları oluştururken, bunların yanı sıra sevişen ebeveynlerin altında cüce bir cinle savaş, pedofili bir fotoğrafçı, nazi zombiler, kaçırdıkları insanlara falllik makineler aracıyla anal penetrasyon yöntemiyle alıcı yerleştiren uzaylılar gibi "hikaye geliştirici" öğeler de mevcut. 

15 Aralık 2015 Salı

Outlast

Outlast first person bakışlı bir korku oyunu ve hikaye en sevdiğim temalardan biri olan asylum (akıl hastanesi) etrafında şekilleniyor, ama bu heyecan verici başlangıç hikaye ilerledikçe pek de etkileyici olmayan bir sona bağlanıyor. Başlarda yerinden zıplatan, gayri ihtiyarı çığlık attıran korku seviyesi de sonlara doğru bir hayli düşüyor. 


Oyunun etkileyici olan taraflarından biri, son zamanların da popüler korku filmi genresı olan "found footage" yani bulunmuş kayıt teması üzerinden ilerlemesi. Neredeyse oyunun tamamını karakterin elinde bulunan kameranın ekranından izlemek zorunda kalıyoruz, çünkü pek çok bölüm karanlıkta geçiyor ve kameranın gece görüşünü açmak gerekiyor. Onun dışında bir diğer hoşuma giden özelliği ise, her ne kadar saklanmak gereken bölümler olsa da, genel olarak saklanma değil kaçma algısı üzerinden ilerliyor. Benim gibi korku oyunlarında saklanmayı beceremeyen bir sabırsızsanız (bkz. Amnesia) Outlast bu açıdan harika bir kurtarıcı. 


Oyunun hikayesine gelecek olursak, bir araştırmacı Mount Massive Asylum'da olan garip olayları araştırmak üzere asylum'a yollanır; kameranın olmasının başlıca nedeni, karakterin asylum'da olanları kayıt altına alma gerekliliğidir. Tabiki klasik bir ilerleyiş olarak, karakterimiz asylum'a girdiğinde üzerlerinde deneyler yapılmış olan delilere rastlar. Bunu dev bir yaratığa dönüşmüş bir başka deli, deli rahip, ve sadist bir başka deli izler. Kısacası her taraf deli doludur ve ne yapacakları, nereden çıkacakları, sana saldırıp saldırmayacakları hiçbir şekilde belli değildir. Bir korku oyununda 'jump scare'dan daha iyi ne olabilir ki... Hele de buna kameranın biten pilleri ve onun verdiği uyarı sesiyle birlikte karanlıkta kalma tehlikesinin hissi eklenirse. 


Özetle heyecanlı başlayan Outlast, oldukça vasat bir finale sahip ve genel olarak bakacak olursak, tekrara düşen bölümleri ve korkutma efektleriyle sona doğru yaklaştıkça etkisini yitiriyor -ki uzun bir oyun olduğu da söylenemez. Sanırım tek ilgi çekici ve yenilikçi yönü oyunun bir kamera üzerinden ilerlemesi, önceden de bahsettiğim gibi "found footage" film etkisi sağlayan bu yaklaşım, Outlast'i sıkılmadan oynanabilir kılıyor. 

13 Aralık 2015 Pazar

Monument Valley



Son zamanlarda oynadığım en iyi tablet/telefon oyunlarından biri. Puzzle game türünde olan Monument Valley, Princess Ida karakterinin optik ilüzyonlar eşliğinde çeşitli labirentlerden çıkmaya çalışmasını konu alıyor. Orijinal oyun on bölümden oluşuyor bunun yanı sıra Forgotten Shores isimli sekiz bölümlük eklentisi ve Ida's Dream isimli bir mini oyun bulunmakta. Japon baskılarına benzer tasarımı ve minimalist yaklaşımıyla Monument Valley tekrar tekrar oynansa da sıkılınmayacak bir oyun. 


14 Kasım 2015 Cumartesi

Aeon Flux Animated Series (1991-1995)

Aeon Flux 90'larda MTV'de yayınlanmış olan bir avant garde sci-fi animasyon serisi. Üç sezondan oluşuyor. İlk iki sezon oldukça kısa bölümler içermekte, ilk sezon bir kaç dakikalık bir pilot bölümden, ikinci sezon ise yine aynı şekilde bir kaç dakikalık beş bölümden ibaret. İlk iki sezonda, her bölümün sonunda Aeon Flux'ı başına gelen bir kaza, talihsizlik, sakarlık sonucu ölürken görüyoruz ve her yeni bölüm Aeon tekrar canlanmış şekilde başlayıp bitiyor. Üçüncü sezon dışında diğer sezonlarda diyalog bulunmuyor. Hikayeler derinleşmeye üçüncü sezonda başlıyor, diyalog ve storytelling ekleniyor, bölümler yirmi dakikanın üzerine çıkıyor. 



Animasyon distopik bir gelecekte geçiyor. Aeon Flux, Monica isimli bir halkı temsilen, süikastçi olarak, Trevor Goodchild tarafından militarist ve technocratic bir biçimde yönetilen Bregna topluluğuna karşı savaşıyor. Trevor Goodchild Aeon'un düşmanı olduğu kadar aynı zamanda da love-interest'i. 


Animasyonun çizimleri de, karakter tasarımları da, hikayesi de, işlediği temalar da tek kelimeyle harika. Japonya'dan çıkmamış en iyi animasyon serilerinden biri diyebilirim. Şiddet, sex temalarını hikayenin içine çok güzel yedirdiği gibi aynı zamanda yan temalar olarak fetişizm ve BDSM'i de mükemmel bir şekilde kullanmış. İlk iki sezonda aralara yerleştirilmiş random tounge action'lar gerçekten çok iyi. 


En sevdiğim bölümü olan, üçüncü sezonun dördüncü bölümü olan, 'A Last Time For Everything''den bahsetmek istiyorum. Aeon'la Trevor'ın arasındaki aşk ilişkisinin en derin halini aldığı bölüm diyebilirim. Aeon'un klonunu yapan Trevor'ın elinden kaçan klonun gerçek Aeon'la yer değiştirmesini konu alan bölüm aynı zamanda sanırım Aeon'u deri kıyafetlerinin dışında casual kıyafetlerle gördüğümüz tek bölüm de olabilir. 


Casual sweatshirt'lü Aeon ve deri body suit'li klonu öpüşürken. 

8 Kasım 2015 Pazar

Woman in the Dunes - 砂の女 (1964)


Kōbō Abe'nin aynı adlı kitabından uyarlanan Woman in the Dunes (tam çevirisiyle kumların kadını gibi bir şey oluyor aslında), Tottori Sand Dunes'un görselliğini mükemmel bi sinematografiyle yakalıyor. Kitabı okumadım ama okuduğum eleştiri yazılarına göre kitabın katmanlı yapısını oldukça başarılı bir alegoriyle yorumluyor. Sisifos mitine olan benzerliği ve toplumsal yapı eleştirisi hikayenin temelini oluşturuyor. Filmdeki güzellikleri destekleyen deneysel soundtrack'i de cabası. 

6 Kasım 2015 Cuma

Female Prisoner #701: Scorpion / 女囚701号/さそり (1972)

Japon istismar sinemasının izlediğim en iyi örneklerinden biri: Sasori'nin intikam hikayesi. Pinku eiga (ピンク映画  - Japon sinemasında erotik sinemaya verilen isim) türünden de esintileri olan Sasori serisinin ilk filmi. Trash - B Movie kategorisine girse de sinematografiden oyunculuğa, set tasarımından kurguya kadar oldukça üst seviye bir trash film. Konusuna gelecek olursak; polis olan eski sevgilisi tarafından ihanete uğrayıp hapse yollanan Sasori, intikam duygusuyla yanıp tutuşmaktadır. Film boyunca neredeyse tek kelime etmez (hatta sanırım gerçekten tek kelime etmiyor) ve tamamen intikamına odaklanır, hapisten çıkıp onu öldürecektir.


Sasori karakterini oynayan Meiko Kaji aynı zamanda filmin soundtrackindeki Urami-Bushi (怨み節) isimli harika şarkıyı da seslendiriyor - bu şarkıyı Tarantino'nun Kill Bill Vol.2 filminden de hatırlayabiliriz.

Dinleyiniz:


Sasori'yi referans olarak kullanan bir diğer yönetmen ise Sion Sono. Love Exposure (愛のむきだし) filminde Yû karakteri kaybettiği bir iddia sonucu bir günlüğüne kadın olacaktır. Seçtiği kostüm ve isim: Sasori

Bakınız Yû Sasori kılığında: 


Bakınız bu da orijinal Sasori:


WIP (woman in prison) ve rape-revenge alt türlerini harmanlayıp, araya pinku eigalar serpiştirip süper tatlı bir anti-heroine filmi ortaya koymayı başaran yönetmen Shunya Itô'yu ve Sasori'nin yaratıcısı, mangaka, Tooru Shinohara'yı kucaklıyorum. 

4 Kasım 2015 Çarşamba

Nekomonogatari (Kuro) 猫物語(黒)

Araragi, Hanekawa'ya olan hayranlığını bir kez daha dile getirirken Hanekawa'nın alter egosu olarak ortaya çıkan Neko (猫/kedi) tarafından basılır. 

Monogatari serisinin üçüncü chapterı Nekomonogatari Bölüm 3




2 Kasım 2015 Pazartesi

Sexus: Book One of The Rosy Crucifixion by Henry Miller

"To love or be loved is no crime. The really criminal thing is to make a person believe that he or she is the only one you could ever love" (49)

"'Weep and you weep alone' - what a lie that is! Weep and you will find a million crocodiles to weep with you. The world is forever weeping. The world is drenched in tears" (30)

"... the moon is full, the ditch is deep, the earth is black, black, black" (94)


Henry and June (1990)

Alıntılar 'Panther Books' yayınevinin 1970 basımından alınmıştır.

"Do you believe in God? It's in me"


19 Ekim 2015 Pazartesi

Free! Eternal Summer

İlk sezonu fanservice temasıyla donatılmış Free! ikinci sezonu Eternal Summer'da bu fanservice algısını bir nebze de olsun kırmış gibi. Ben ilk sezonu izlerken de oldukça keyif almıştım fakat ikinci sezon hikaye ve karakter gelişimi açısından ilk sezonu katlayarak geçmiş. Gerek yeni eklenen karakterler gerek de ilk sezonu takiben yer alan karakterlerin hikayelerine ve duygu dünyalarına derinlemesine inilmesi Free!'yi kaslı yüzücü homoerotik erkek topluluğundan sıyırıp bir büyüme hikayesi temasına sokmuş. 

Free!'deki karakterleri tanıyalım:

Haruka Nanase: Haru ana karakterimiz ve sadece serbest yüzme stiliyle yüzmesiyle tanınıyor, aynı zamanda seriye ismini veren Free! de buradan geliyor. Haru'nun meymenetsiz suratı ilk sezona göre bu sezonda hayalleri ve gelecek planlarının şekillenmesiyle sonlara doğru az da olsa gülmeye başlıyor. Haru'nun derdi yüzmekteki amacının ne olduğunun arayışı içinde olmak. Ayrıca kendisi Uskumru'dan başka bir şey yemiyor desek yeridir.

Makoto Tachibana: Serinin kanımca en iyi kalpli, en temiz yüzlü, belki de en yakışıklı karakteri. Makoto güldükçe içim ısınıyor, Makoto minik kedileri besleyip kucakladıkça kawaii diye bağırmaktan kendimi alamıyorum, Makoto bir de bütün bunlar yetmezmiş gibi gidip minik yüzücülere koçluk yapmak için yüzme antrenörü olmaya karar veriyor. Bu adam daha ne yapsın... Arkadaş grubunun içindeki dengeleri sağlayan Makoto, herkesi sakinleştiren Makoto. Makoto da Makoto. Haru'nun suratsızlığı Makotocuğumu bile sonunda çileden çıkarıyor, sesini hiç yükseltmeyen adamı kavga edecek duruma getiriyor. 









Rin Matsouka: Rin'i oldum olası sevemedim gitti. Yılan surat mı desem ne desem o sivri dişleri kırmızı gözleriyle tam bir pis villain karakteri benim için. Hadi yine bu sezonda biraz daha arkadaş canlısı biraz daha yardımsever neyse ki. Kendisi hakkında çok konuşmak istemiyorum, çocukluğu sevimliymiş ama.


Rei Ryugazaki ve Nagisa Hazuki: Ve işte geldik canlarımın içi iki karaktere. Fanservice'in dibi iki karakter Rei ve Nagisa. Bütün yaoi fantazilerimin vücut bulmuş halleri. Bebekler. Rei tam bir theory geek ve tek yüzebildiği stil kelebek. Nagisa ise bir pamuk şeker bulutu, bir mochi yığını, çikolataya batırılmış kek topları. Herkesin isminin sonuna -chan eklemesinden tutun da, penguenlere ve pembe rengine düşkünlüğü, tek yediği şeyin şeker ve karbonhidrat türevleri olması Nagisa'yı kawaii culture'ın ve benim kalbimin tam göbeğine oturtuyor. Rei ve Nagisa perfect couple, tabi fan fiction olarak. 

Sosuke Tamazaki: Serinin sert ve gizemli erkeği Sosuke, Rin'in ilkokul arkadaşı olarak karşımıza çıkıyor. Kelebek ve serbest yüzen Sosuke burnundan kıl aldırmayan bir yalnız adam. Tabi bu triplerinin arkasında yatan duygu dolu geçmişini öğrendiğimiz zaman Sosuke'yi bir köpek yavrusu gibi bağrımıza basasımız geliyor. Yılan suratlı Rin'i bile ağlatmayı başaran Sosuke Makoto'dan sonraki en beğendiğim kişi olabilir. Ama tabiki gönlümün sahibi Makoto. Sosuke de çok isterse omzumda ağlayabilir. 

Momotaro Mikoshiba: Serinin goofball'u Momo. Rin'in kardeşi Gou'nun kalbini çalmak için yapmadığı şaklabanlık kalmıyor, iyi bir sırt üstü yüzücüsü olmasına rağmen beyin olarak oldukça geride. Seriye komedik öğeler katmak ve Samezuka Akademisi'nin bayrak yarışı takımına dördüncü olsun diye dahil edilmiş. Samezuka'nın bir önceki koçunun kardeşi.





Aiichiro Nitori: En nefret ettiğim karakter. Süper embesil, ezik ve yalakalığın sınırlarını zorluyor. Her heyecanlı olayı engelleyip rezil ediyor, yeteneksiz, becereksiz, iyi de yüzemiyor. Ne işi var bu salağın Samezuka takımında. Herhalde Rin'le gizli aşk mı yaşıyordur nedir, zaten dibinden de ayrılmıyor. Torpilli bu yoksa başka ihtimal veremiyorum.

Bonus Karaktarler - Kisumi Shigino ve Hayato Shigino: Sanırım bu abi kardeş hakkında söylenecek pek fazla söz yok. Pembe saçlılar, bu bile onları sevmemiz için yeterli bir neden. 



18 Ekim 2015 Pazar

16 Ekim 2015 Cuma

Monogatari Series: Nisemonogatari | Karen Bee

Bakemonogatari sezonunun devami olan Nisemonogatari, bu sezonda Araragi'nin kardesleri Karen ve Tsukihi (a.k.a Fire Sisters) uzerine odaklaniyor. Ilk sezonu domine eden karakter Senjougahara bu sezonda eksikligini hissettirse de Araragi'nin tomboy kardesi Karen bu eksikligi en azindan benim icin fazlasiyla kapatiyor. Ilk sezondan farkli olarak bu sezonda biraz daha seksuel temalara odaklanilmis, ama onun disinda sanat yonetimi, soundtrack, karakter etkilesimleri yine ilk sezonda oldugu gibi oldukca basarili (ozellikle Kaiki karakteri). 



Bu sezonun kattigi en guzel sey, yukarida da dedigim gibi, Araragi'nin kardesi Karen ve en guzel bolumler de Karen Bee bolumleri, acilislar da dahil olmak uzere. Sevmedigim noktasi ise Tsubasa Hanekawa'nin saclarini kesmis olmasi, Karen'in de saclarini bir cirpida kestigi bir sahne var ki Karen'i uzun sacli gormeyi tercih ederim ve keske Kanbaru'yla aralarinda bir seyler olsaymis (bu sezon fanservice ogeler yogunlukta diye elestirilirken benim yuri fanservice talebim de hos oldu)




12 Ekim 2015 Pazartesi

Mameshiba (豆しば)

Mameshiba Japonca fasulye ve Shiba Inu'nun birlesiminden olusan bir kelime, yani gorsel olarak fasulye/kopek karakterler. Random bir sekilde yemeklerin icinden cikarak yine random sekilde trivialar veren farkli turlerde kucuk fasulyeler. Japonya'da reklam aralarinda yayinlanarak populer olup dunyanin diger ulkelerine de pazarlanan bir franchise serisi. 

p. s. Trivia'nin Japoncasi da kanjide 'beans of knowledge' olarak yaziliyormus (豆知識) - kaynak uzulerek de olsa wikipedia

Buraya tiklayarak orijinal japonca sitesine, buraya tiklayarak da ingilizce sitesine ulasilabilinir. Her Mameshiba bolumu internet sitesinde mevcut ayrica karakterlerin ozelliklerine de gorebiliyoruz, bir adet oyun, bir de Mameshiba urunlerinin satildigi bir online-shop bulunuyor fakat bu online-shop sadece Japonca sitede aciliyor, henuz Japonca okuyamasam da buradan international shipping yapmadiklarini cikariyorum. 

Tum Mameshiba bolumlerini izlemek isteyenler icin ise buyrunuz youtube:


3 Eylül 2015 Perşembe

Embrace The Hysterics

Calistigim filmler de tez surecindeki ruh halimi anlatmiyor degil. Isabelle Adjani metroda yasadigi krizlerin ardindan icinden yaratik formunda bir baska ben doguruyor, Charlotte Gainsbourg klitorisini kesiyor, Marina de Van kendini yiyor, Marie Bos cocukluktaki voyeuristic fantazilerinin icinde paranoyayla karisik bir intihara surukleniyor, Catherine Deneuve sembolik duzene yabancilasarak bir katile donusuyor, Tina Romero ruhunu seytana satiyor, Mia Farrow seytanin cocugunu doguruyor, Linda Blair bizzat seytan oluyor. Sirada ne var... kastre ettigi phalluslarin ruyasinda onu kovaladigi bir vagina dentataya donusen Hazal mi?


26 Ağustos 2015 Çarşamba

Free!

Fanservice anime olduğu düşünüldüğü için anime severler tarafından önyargıyla yaklaşılan animelerden biri Free! Fanservice anime ne demek, şu demek; izleyiciye tam olarak istediğini vermek, animenin fanı olabilecek kitle için bazı öğelerin ön planda tutulması, mesela mecha anime sevenler için robot dövüşleri vs. ya da bazı sexual elementlerin üzerine fazlasıyla odaklanmak gibi gibi... 



Free! de girl or gay oriented bir fanservice anime olarak anılıyor. Haru isminde baş karakter etrafında şekillenin ve yüzme sporunu merkez alarak, takım ruhu, arkadaşlık, kıskançlık gibi temaları işleyen bir anime. Fansevice kısmını bir kenara bırakırsak (homoerotik sahneler oldukça keyifli ve eğlenceli bir doku yaratmıyor değil) konusu itirabiyle heyecanla izlenen ve çok çabuk ilerleyen 12 bölüme sahip. Ben kendim de su, deniz ve yüzme eylemiyle çok haşır neşir bir insan olduğumdan Haru'nun suyla olan ilişkisi oldukça hoşuma gitti, ayrıca Haru ve Rin arasındaki rekabet de bir başka heyecan noktası yarattı (tabi bu rekabetin içinde ciddi bir homoerotik gerginlik de yok değil) [yaoi rules diyeceğim ama sanırım Haru ve Rin arasındaki fan fiction resmini koyarak ben de fanservice hedef kitlesine girmiş oluyorum , damn!]




Bir de Rei diyerek fanservice kurbanlığıma son noktayı koyuyorum (ve evet Rei ile Nagisa yaoi'si istiyorum)



KAWAII!!!!!!




12 Temmuz 2015 Pazar

Monogatari Series: Bakemonogatari | Tsubasa Cat


Monogatari anime serisinin ilk sezonu Bakemonogatari'den kanimca en iyi olan bolumunun son acilisi: Tsubasa Cat. Tsubasa Hanekawa'nin bir alter egosu gibi dogan kedicik, Hitagi Senjougahara'dan sonraki favori karakterlerim diyebilirim.


Ayni zamanda en iyi soundtracklerden biri de yine Tsubasa Cat bolumlerinde mevcut:



9 Haziran 2015 Salı

Ex Machina (2015)

Ezik, geeky Caleb ultra milyoner teknoloji dahisi ve tahmin edilemez derecede yüzeysel bir beyinsiz olan Nathan'ın gizli çalışma merkezine gelir ve Nathan'ın Ava isimli bir yapay zeka yapmış olduğunu görür. Nathan'ın amacı Turing Test (yani yapay zekayla insanı karşı karşıya getirip, karşısında olan insanın yapay zekanın gerçek bir insan gibi düşünüp düşünmediğini anlamasını sağlamak) uygulayıcısı olarak Caleb'i kullanmaktır. Fakat işler Caleb'in beklediği gibi gitmez ve asıl deneğin kendisi olduğunu fark eder, tabi saatler süren baygınlık getirici sekansların ardından.


Filmin başlıca problemi sonunun oldukça tahmin edilebilir olmasının yanı sıra Ava gibi über zekaya ve bilgiye sahip bir yapay zekanın kendini Nathan'ın onu hapsettiği çalışma merkezinden kurtarmak için 'kadınlık cazibesini' kullanacak kadar yüzeysel olması. Buna feminizm yapayım derken göz çıkarmak denir! Hadi Nathan zaten elindeki yapay zeka üretme teknolojisini kendine sex köleleri yaratarak harcayan bir beyinsiz, e be kızım sen koskoca yapay zekasın, bilgi seviyenin artık bazı şeyleri aşmış olması gerekmiyor mu? Hem zaten yapay zeka dediğin şey ne formunda olursa olsun genderless bir varlık değil midir? Diyelim ki ben bu konuda bir şey bilmiyorum ki bildiğim söylenemez, e yönetmen de genderless olduğundan bahsetmiş, o zaman sen niye filmin sonunda kalkıp da o dantel elbiseyi giyip, o topuklu ayakkabıları takıp, diğer android arkadaşlarından soktüğün derilerle kendine meme, saç vs oluşturuyorsun. Bu kadar mı male gaze'e muhtaçsın koskoca yapay zeka olmuşsun. Makinaya bile bi gender monte etmeye çalışan sistem utansın ne diyeyim. Ayrıca bir yapay zekanın bilince sahip olduğu anca flirt edince, manipüle edince mi anlaşılıyor, Caleb onun bir robot olduğunun bilincinde sonuçta, neden ölüm gibi daha soyut ve bilinmez kavramlardan bahsedip bilinç düzeyini anlamak yerine direkt erkek kadın arasındaki etkileşimle bunu kavramaya çalışıyor?


Retorik sorularımı bir kenara bırakırsak, Ex Machina sözde çarpıcı sonuyla ve yüzeysel anlatımıyla sınıfta kalıyor.

Yuri Couple No1: Suruga Kanbaru & Hitagi Senjougahara


Monogatari Series
Bakemonogatari

Suruga Kanbaru'nun Hitagi Senjougahara'yla olan münasebetini Araragi'ye itiraf ettiği ilk bölüm: Bakemonogatari Bölüm 7 - Suruga Monkey Chapter 2

8 Haziran 2015 Pazartesi

Paradise Kiss

Mangasını okuyup, çizimlerine doyamayıp animesini de izlediğim bir seri Paradise Kiss. Bir lise öğrencisi olan Yukari'nin, George ve onun tasarım ofisi olan Paradise Kiss grubuyla tanışmasıyla modelliğe kadar uzanan hikayesini anlatıyor. Moda dünyasını Japon alt kültürleriyle birleştirerek anlatmasının yanında biseksüellik, transeksüellik, Oedipal kompleksler, garip aşk üçgenleri gibi konuları da bünyesinde barındırıyor. Josei türünde olduğu için daha çok kadınlara hitap ettiği söyleniyor ama bence moda dünyasına az biraz ilgisi olan ve romance izlemekten hoşlanan herkesin severek izleyebileceği bir anime. Çizimleri ve soundtrack'i de oldukça başarılı, haftalarca, aylarca sürecek sezonlardan değil de 12 bölümden oluşuyor olması da benim için bir artı niteliğinde.

Bunların yanı sıra, sadece Japon alt kültürlerinden olan Lolita modasını temsil eden Miwako karakteri için bile izlenebilecek bir anime Paradise Kiss!



Shoujo Kakumei Utena/Revolutionary Girl Utena

Maskülen bir lise öğrencisi olan Utena'nın sevdiği kız için Öğrenci Konseyi'yle girdiği kılıç savaşları üzerinden ilerleyen ve Freudien fallik sembollerle donatılmış psikolojik, fantastik bir yuri (lezbiyen) anime. Utena'nın sevdiği kız olan Anthy 'Rose Bride' olarak anılır ve Utena da zaten kendini prens zannettiği için prensesini yani Anthy'yi kurtarmayı görev edinir.


Utena'nın prens olmak için çırpınan süper egosuna karşılık Öğrenci Konseyi'nde yer alan ve bütün çökmüş ahlaki değerleriyle adeta bir id gibi Utena'yla çatışan bir de Akio denilen herif vardır. Utena'nın sevdiceği Anthy ise bu ahlaksız Akio'nun kardeşidir. 


Kuleler, kılıçlar, merdivenler, güller gibi sembollerin yanı sıra, Utena'da göze çarpan en önemli noktalardan biri Butler'ın gender performativity meselesine cuk oturan karakterlerden oluşması. Kadınlık durumu, erkeklik durumu gibi meseleler, gender bender karakterler ve başlı başına Utena'nın bir erkeklik performansı sergilemesi Butler'ın da dediği gibi bir 'Gender Trouble' değil de nedir? Utena'nın prens olmak istemesinin bir performans olmasının yanı sıra, büyüme hikayesinin içinde ilerleyen bir de masumluk göstergesi vardır ki Utena'nın prens olmasının sembolü olan gül beyazdır. Bu masumluk belki gerçek dünyada var olan bir masumluk değildir fakat Utena'nın kendi dünyasında prens olduğuna/olacağına inanmasının ve ardından gelen ergenlik bitiminin bir işaretidir. 


Id ve superego açısına geri dönecek olursak Akio 'gerçek' prenstir. Utena'nın rüyalarına giren ve rol model olarak aldığı - tabi egoyu etkileyen bir id olmazsa olmaz - prens, Akio'dan başkası değildir. Utena'nın revolutionary (devrimci) olması nereden gelir? Sonunda Akio'nun prens olarak Utena'ya gelip prensesi olmasını teklif ettiğinde, bütün bu dayatılan kadınlık rollerini yıkıp da Akio'yu reddedip kendisinin prens olma isteğinin peşinden gitmesinden mi? Tabi Anthy'nin Utena'ya 'sen benim prensim olamazsın, sen bir kızsın' diyerek yaptığı kaltaklığı unuttuğumuzu da düşünmeyin. Gerçi Anthy'nin burada bir sembol olduğunu düşünürsek, Utena'nın Akio'ya ve kurulu düzene karşı gelerek açtığı kapının ardından, Utena, Anthy'yi yani bir nevi başkaları tarafından yönetilme durumunu, stereotipleri, korkuları, umutları, beklentileri, kısacası bütün kalıpları ortadan kaldırarak yeni bir dünya düzenine adım atar. 

Viva la revolucion viva la Utena!